Kolon Kanseri Risk Faktörleri Ve Tedavide Yeni Gelişmeler
Kolon kanseri hem erkek hem de kadınlarda en sık görülen kanserlerden birisidir. Ülkemizde de oldukça sık görülmekte olan kolon kanserinde uygulanan tarama programları sayesinde sıklığında bir miktar azalma olabileceği öngörülmektedir.
İleri yaş, aile öyküsü, fazla kilolu olmak, sosis, salam gibi işlenmiş gıdaların ve kırmızı eti fazla miktarda tüketmek, sigara ve hareketsiz yaşam kolon kanserinin gelişimindeki önemli risk faktörleri olarak sayılabilir. Elli yaşından sonra risk belirgin olarak artmaktadır fakat son yıllarda maalesef genç yaşlarda görülme oranı artmıştır. Son dönemde yapılan bir çalışmada vücut kitle indeksindeki 5 puanlık artışın kadınlarda bağırsak kanseri riskini %25 oranında artırdığı gösterildi. İnsülin ve insüline benzer büyüme faktörlerinin, yağ dokusunda fazla miktarda üretilen östrojenin artmış olan bu kanser riski ile ilişkili olabileceği düşünülüyor. Bunun yanında yine son dönem çalışmalarından birisinde düzenli olarak günlük en az 20 dakikalık hızlı yürüyüşlerin barsak kanser riskini azalttığı gösterildi.
Elli yaşından sonra ülkemizde kolon kanseri açısından tarama programları önerilmektedir. Dışkıda gizli kan ve kolonoskopi gibi tarama yöntemleri ile kolon kanseri daha erken evrede yakalanabilmekte, bazı kişilerde kanser gelişmeden poliplerin çıkarılması ile kanser önlenebilmektedir. Birinci derece akrabalarında kolon kanseri olanlar ile kalıtsal polip yada polip dışı sendromu olanlarda yada ülseratif kolit gibi barsak kanseri açısından riskli hastalığı bulunanlarda taramalara daha erken yaşlarda başlanılmalı ve daha sıkı gözlem altında tutulmalıdırlar. Günümüzde yüksek riskli olan gruplarda genetik danışmanlık alınması son derece önemlidir. Genetik risk durumu saptanan hastalarda tarama programları kişiye özel olarak planlanabilmektedir.
Bütün bu çabalara rağmen birçok kanser türü, ileri evlerde veya başka organlara yayılmış şekilde teşhis edilmektedir. Son dönemde gerek geliştirilen yeni ilaçlar gerekse yapılan moleküler ve genetik analizlerin kılavuzluğunda uygulanan bireyselleştirilmiş tedaviler ile bu hasta grubunda da çok iyi neticeler alınabilmektedir. Damar gelişimini önleyen tedaviler, tümörü hedef alan antikor tedavileri ve vücut bağışıklık sistemini uyararak etki gösteren aşı (immunoterapi) tedavileri gibi seçeneklerden hangisi yada hangilerinin etkili olabileceği hastaların tümör dokularında yapılan özel moleküler analizler ile saptanabilmektedir. Bu tedavilerin bazen kemoterapi ile beraber bazen ise sıralı olarak uygun zamanlarda kullanılmaları ile bu hasta grubunda yaşam süresi artık daha uzun olmaktadır.